Zazen, oturarak yapılan ve Batı dillerine yanıltıcı bir biçimde ‘meditasyon’ olarak çevrilen uygulamaya Zen dilince verilen addır.
Dhyana ve zazen genel bakış açısından benzer kabul edilir ama aslında birbirlerinden çok farklıdır. Dhyana zihni yoğunlaştırmak üzere ilerlerken, zazen herşeyin farkında olunması prensibini temel alır. Zazen’de zihni yoğunlaştırmak için zorlamandan iç derinliğe ulaşıp oradan iç görü, sezgi (prajna) ve şefkat, sevecenlik (karuna) duygunun doğal olarak kendiliğinden ortaya çıkmasına olanak sağlayan bir yöntemdir.
Düşünce dalgaları yatışında zihin sakinleşince tıpkı bulanık sıra gözden kaybettiğimiz kıymetli bir inci tanesinin su durulup, saydamlaşınca gözükmesi gibi iç görü, sezgi (prajna) meydana çıkar, gözükür.
Zazen sadece oturarak yapılan edilgen bir tutum değil. İç görü ve sezgiyi dünyanın en önemli şeyiymiş gibi, bütün varlığımızı ortaya koyarak aramazsak bulamayız. Demek ki zazen bir yandan da edilgenlik içinde etkin bir tutum. Bir kere iç görü, sezgi uyandı mı o zaman kalıpların arkasında saklanan boşluk (sunya) kendi kendine meydana çıkar. Her şey, özü, esası boşluk (sunya) olan gerçek böylesiliği ile (tathata) görmeye başlarız. Hem Rinzai hem Soto manastırlarında Zen yanlıları zamanlarının çoğunu bazen yapmakla geçiriyorlar. Rinzai manastırlarında zazen’e ek olarak yapılan bir uygulama daha var..Ustanın verdiği bilmecemsi bir soruya (koan) yanıt aramak ve belirli aralıklarla ustayla ‘sanzen’ adı verilen kişisel görüşmeler yapmak.
Salt oturmak için oturmak, bir şey beklemeden, bir şey istemeden, bir amaç gütmeden zihnin rahatlayıp, sakinleşmesiyle yetinmek..Belki de bu bile değil..Zihni başıboş kendi haline, oluruna bırakmaktan hoşluk, hoşnutluk duymak.
Bir zen şiirinde söylendiği gibi;
Bir şey yapmadan sakin sakin otur,
Nasıl olsa bahar gelir, otlar da büyür.
Zazen çoğu zaman hayvanların da aslında içgüdüsel olarak yaptığı bir şey. Kediler, köpekle hiç kıpırdamadan saatler boyu oturuyorla. Gövdelerini de, sinirlerini de dinlendirip sakinleşiyorlar. Ama vaktin nakit olduğuna inandırılmış, huzursuz ve hırçın bizler yani kent yaşamına uyum sağlamış olanlar için bir çıkar beklemeden ya da yarar beklemeden boş boş saatlerce düşünülmeyecek bir zaman kaybı olarak düşünülebilir.
Zihin yavaş yavaş durgunlaşıp, saydamlaşınca iç görü, sezgi ortaya çıkar. O zaman olaylara, çevremize ölçmeden, bölmeden, sınıflandırmadan, sınırlamadan bakabiliriz. Gördüklerimizi soyut kavramlara bulaştırmadan gerçek böylesilikleriyle (tathata) görüp anlayabiliriz.İç suskunluk kazanılıp sözlü düşünce alışkanlıkları aşıldı mı, düşünceden daha keskin, daha üstün bir duyarlıkla bakarız çevremiz, gören, görülen ve görme işlemi arasındaki ayrılık kalkar ortadan, üçü birbirinden ayrılmaz bir bütün olur. Zihinle zihin olmayan, benle ben olmayan arasındaki sınır kaybolur. Bilinç öylesine keskinleşir ki hiç böyle bir şey istemediğimiz, beklemediğimiz halde bir bakarsınız her şeyi bir anda ve bira rada bilincimize sığdırmışız. Burada bu noktaya da hiç bir amaç gütmeden gelmişiz. İŞte Samadhi denilen iç durum budur, ya da böyle bir şey olmalı.
Zazen, Hui-ning’İn çok belirgin bir biçimde açıkladığı gibi, her türlü düşünce, duygu ya da duyarlığın zihne girmesini engellemeye çalışmak değildir. Zaten böyle bir şey olabilir mi? Biz Zen şiirinde pek anlamlı bir biçimde ele getirildiği gibi;
Düşünmemek gene de düşünmektir.
Ben düşünmeyeceğim diye düşünmektir.
Bu da bir tür düşünmektir.
Düşünmek ya da düşünmemek.
Bu ikilemden nasıl çıkmalı?
Zen uygulaması yapan kimsenin uyanmak aydınlanmak gibi bir amacı varsa, o zaman şu anda değil de gelecek üzerine kurulmuş bir takım hayaller, umutlar üzerine yaşıyor demektir. Oysa uyanma, aydınlanma en başta zaman boyutunda bir duyarlılıktır. Şimdiki zaman uyanmaktır, sürekli şimdi de yaşamayı başarmaktır. Uyanma, aydınlanma şurada ve şu andadır. Başka bir deyimler İnsan Buda olan için Zen uygularsa bu uygulama onu Buda’lığa götürmez. İnsan Zen’i uygulayarak Buda olduğunun farkına varır.
Bu noktadan sonra zazen’in duruş ve kuralları geliyor. Zazen’in belirlenmiş bazı duruş ve kurallarını farklı kaynaklardan öğrenme şansımız var. Benim açımdan temel olan dik bir omurga (kazık yutmuş gibi değil ama dik ve farkındalık yaratan), izlenen bir zihin, algıların açık olması ve zamanın bol olması. İçinizden sezgi (prajna) uyanmaya başladığı zaman göreceksiniz ki düşünceler devreye girmeye çalışacak, her türlü ilginiz dağılacak kendinizi günlük sıkıntılarınızı bağdaş kurmuş vaziyette düşünürken bulacaksınız. Bence bu durum oldukça normal, bu sebeple önce beş dakika, son on dakika ve vücudunuz el verirse kırkbeş dakika zaten yapabilirsiniz. Sanırım Zen uygulamaları içerisinde sizi gerçeklik ile kavuşturan en kritik egzersiz zazen..Ve yine benzer şekilde yapmamaya başladığınız zaman koşullanmış düşünceleriniz sizi zaman içerisinde ele geçirecek ve aynı samsara denilen döngüye gireceksiniz.
Şimdiden uygulamalarınızda bol şans ve sabır dilerim. Bu arada zazen’e oturmadan önce rahat bir oturma yastığı, diz ve bileklerinizin acımaması için yumuşak bir örtü bulundurmanızı tavsiye ederim.